Ceza Hukuku

Doktor Hatası (Malpraktis) Davası ve Sonuçları

Malpraktis nedeniyle tazminat davası en gelen anlamıyla doktorun tedavi sürecinde yapmış olduğu hata nedeniyle hastanın açmış olduğu dava olarak tanımlanabilmektedir. Ülkemizde birçok insan tedavi görmüş olduğu sırada hekimin yanlış bir uygulama ile tedavi çalışması sırasında oluşan zararlara karşı ne yapılacağını bilmemekte ya da oluşan zararların tazmini mevzusunda karamsar davranmaktadır. Bizde bu makalemizde tıbbi tatbik hatalarından kaynaklanan mesuliyet veya yaygın kullanımıyla hekim hatalarına karşı zarar görmüş bulunan hastaların; ne yapması gerektiği, nerede ve hangi vakit içerisinde dava açması gerektiğinden bahsetmeye çalıştık.

Hukuken asla kimse bir başkasının vücut bütünlüğüne müdahale edemez ve bireyin üstünde herhangi bir değişikliğe yol açacak davranışta bulunamaz. Bu durumun istisnası hekimlerin tıbbi müdahaleleridir. Hekimler tarafınca meydana getirilen her muamele risk barındırmaktadır. Bazen bütün önlemler alınmış olup lüzumlu bütün itina gösterilse dahi istenmeyen sonuçlar meydana gelebilmektedir. Bunlara tıptaki karşılığıyla komplikasyon denmektedir. Hekim şayet gerçekleşen komplikasyona zamanında müdahale etmez ya da derhal lüzumlu tedbirleri almazsa komplikasyon değil malpraktis olur. Bu vaziyet dışındaki vakalarda müdahalede bulunan hekimin sorumluluğu yoktur. Malpraktis nedeniyle tazminat davası da tam bu noktada devreye girmektedir.

Doktor Hatası Tazminat Türleri

Hekimlerin sorumlulukları; cezai, yönetimsel ve mesleki mesuliyet olmak suretiyle üçe ayrılır. Hekim ya da herhangi bir sağlık personelinin hukuka aykırı eylemleri ceza kanunumuz uyarınca suç olarak belirlenmiştir. Bu düzenlemelerin sonucunda ise hekimin ve sağlık personelinin  cezai mesuliyeti ortaya çıkmaktadır. Hukuka uygunluk nedenleri içinde yer alan “ilgilinin rızası” şu demek oluyor ki hastanın rızası ile doktor tarafınca meydana getirilen tıbbi müdahaleler cezai mesuliyet kapsamında yer almaz. Eğer hekimin müdahalesi vahim hatalar, kast ya da taksirle zarar meydana gelmişse cezai mesuliyet ortaya çıkacaktır. Malpraktis nedeniyle tazminat davası doktor hatasından kaynaklı bir dava türüdür.

Devlete ilişik kurumlarda (Aile sağlığı merkezleri ve devlet hastaneleri benzer biçimde) çalışan hekimler idareye karşı da sorumludurlar. Hekimin müdahaleleri kararı oluşan sorumlulukta devlet şu demek oluyor ki idare de hekimle beraber sorumludur. Tüm kamu görevlilerine benzer biçimde hekim hataları durumunda da dava idareye karşı açılacaktır. İdarenin ödediği bedeli alakalı hekime rücu etme hakkı bulunmaktadır. Yargılama bittiğinde yönetim tazminata mahkum edildiyse, yönetim bu tazminatı alakalı hekimden rücu davası kanalıyla tahsil edebilecektir.

Hekimlerin her vakit; hastaya zarar vermeme, hastayı bütün aşamalarda bilgilendirme, her türlü ayrımcılıktan kaçınma, hasta rızası olmadan muamele yapmama ve hasta mahremiyeti gibi tüm bu kurallara uyma zorunluluğu bulunmaktadır. Zira hasta mahremiyetinin ihlal edilmesi kapsamında özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun oluşması dahi mevzu bahis olabilmektedir. Malpraktis nedeniyle tazminat davası ise bir özel hukuk davası olup cezai sorumluluk ile bir ilgisi bulunmamaktadır.

Hekim ile Hasta Arasında Bulunan İlişki

Öncelikle değinmemiz ihtiyaç duyulan mevzu, hasta ile doktor içinde kurulan birlikteliğin hukuki niteliğidir. Genel olarak doktor ile hasta içinde kurulan ilişki hukuken vekalet ilişkisi olarak bilinmektedir. Ancak birtakım durumlarda bu ilişki vekaletsiz iş görme ya da eser sözleşmesi olarak da ortaya çıkabilmektedir.

Hekim ile hasta içinde kurulan sözleşmede, hekimin ve hastanın karşılıklı borcu bulunmaktadır. Öncelikle hastanın borçlarına değinecek olursak bunlar; hekimin sözleşmeden dolayı hak kazandığı ücretini ödemek, hekimin sorularına doğru cevap vermek ve tedaviyi negatif yönde etkileyecek her türlü davranıştan kaçınmaktır.

Hekimin sözleşmeden kaynaklı aslolan borcu rahatsızlık ile alakalı tanı koyarak tedavi etmektir. Ancak bunun haricinde hekimin; hastayı bilgilendirme, onam alma, hasta kayıtlarını tutma, sır saklama, sadakat ve itina gösterme borcu benzer biçimde yan borçları da bulunmaktadır. Malpraktis nedeniyle tazminat davası hastadan bu onam formunun alınmaması nedeniyle de açılabilmektedir.

Doktor Hatası Tazminat Şartları

Hekim ile hasta içinde bulunan hukuki birlikteliğin genel anlamda sözleşmesel bir ilişki olduğunu belirttik. Bunun haricinde hekimin sorumluluğu dolayısıyla malpraktis nedeniyle tazminat davası birtakım durumlarda haksız fiil sorumluluğuna birtakım durumlarda ise vekaletsiz iş görmeye de dayanabilmektedir. Biz bu makalemizde yalnızca uygulamada sıkça karşılaşılan, hekimin vekalet sözleşmesinden kaynaklanan sorumluluğunu inceleyeceğiz. Hekimin sözleşmeden kaynaklanan borçlarını yerine getirmemesi halinde sorumluluğu meydana gelecektir sadece bu sorumluluğun birtakım şartları bulunmaktadır.

Doktor yanlışı sebebiyle hekimin sorumluluğunun doğabilmesi için; bir sözleşmenin varlığı, sözleşmenin ihlal edilmiş olması, ihlalde hekimin kusurunun olması, hastanın ihlal sebebiyle zarara uğramış olması ve zarar ile kusurlu eylem içinde illiyet yani bir diğer deyişle nedensellik bağının olması şarttır.

Sözleşmenin ihlal edilmiş olması, hekimin sözleşmeden dünyaya gelen borçlarını yerine getirmemiş olmasını ifade etmektedir. Doktorun asli borcu rahatsızlığın doğru şekilde tanısını koymak ve hastalığı tedavi etmektir. Hastalık tanısı koymada itina göstermeyen, lüzumlu araştırmaları yapmayan, mesleki eksikliği sebebiyle araştırmaları yanlış yorumlayan, mesleki acemilik benzer biçimde nedenlerden dolayı bu borcu ihlal etmesi hukuki sorumluluğunun doğmasına sebebiyet verebilir. Bu durumda da hastanın malpraktis nedeniyle tazminat davası açabilmesi muhtemel hale gelmektedir.

Sözleşmeyi ihlal eden davranışta hekimin kusurunun bulunması gerekmektedir. Bu kusur kast ya da dikkatsizlik kararı ortaya çıkabilir. Gerekli özeni göstermemesi ihmalini doğururken, bilerek ve isteyerek sözleşmeyi ihlal etmesi kastını doğurur. Hekimin kusurlu olarak sözleşmeyi ihlal etmiş olmasından ötürü hastanın zarara uğramış olması gerekmektedir. Bu zarar ve hekim davranışı arasında ise uygun illiyet bağının varlığı malpraktis nedeniyle tazminat davası için aranan bir şarttır.

Doktor Hatası Tazminat Kapsamı

Doktor yanlışı sebebiyle tıbbi müdahaleden zarar bulan kişi, öncelikle dünyaya gelen zararın telafisi için görmüş olduğu ek tedavinin harcamalarını talep etme hakkına sahiptir. Kişinin yanlış müdahale kararı uğramış olduğu kayıp ve yanlış müdahalenin ekonomik geleceğini sarsması durumları da mevzu bahis ise bu zararların da tazmini gerekmektedir. Malpraktis nedeniyle tazminat davası konusunda size hukuki destek verecek avukat size tüm bunların açıklaması ayrıntılı olarak izah edecektir.

Hekimin müdahalesi kararı hastada ruhsal travma, üzüntü, fizyolojik acı meydana gelebilmektedir. Hakim tarafınca, hastanın bu zararlarının tespit edilmesi ve bu zararların bir nebze olsun giderilmesi için içsel tazminata karar verilmesi gerekmektedir. Malpraktis nedeniyle tazminat davası manevi tazminat miktarının mağdur hastayı bu anlamda tatmin etmesi gerekmektedir.

Doktor Hatası Sonucu Ölüm

Tazminat kaide olarak zarar bulan hastaya ödenmelidir. Ancak hastanın hayatını yitirmesi durumunda, hastadan maddi ve içsel yardımcı bulan kişilere destekten mahrum kalma tazminatı ödenmektedir. Kişinin uğramış olduğu maddi zarar bilirkişiler vasıtasıyla hesaplanarak yapılmaktadır. Bu noktada avukatınızın sizi doğru yönlendirmek gibi büyük bir yükümlülüğü bulunmaktadır. O da açılacak olan dava türünün doğru seçilmesidir. Manevi tazminatın hesaplanması ise maddi tazminatın aksine soyut durumlara bağlıdır. Bu nedenden dolayı başlı başına ihtisas isteyen bir konudur.

Doktor Hatası Nedeniyle Tazminat Zamanaşımı Süresi

Tazminat talebinin dayandığı hukuki dayanağa nazaran zamanaşımı süreleri farklılık arz etmektedir. Doktor ile hasta arasındaki hukuki ilişki vekalet sözleşmesine dayandığı takdirde, kanun hükümlerine göre öngörülmüş olan zamanaşımı süresi, zararın doğduğu tarihten başlamakta olup 5 yıllık süre sonunda sonlanmaktadır.

Doktor yanlışı sebebiyle istek edilecek tazminat eser sözleşmesinden kaynaklanıyorsa bu şekilde de zamanaşımı süresi 5 yıldır. Ancak bu durumda şayet ki hekimin kusuru ağır özellikte ise zamanaşımı süresi 20 yıldır. Tazminat talebinin vekaletsiz iş görmeye dayanması halinde ise süre 10 yıl olacaktır.

Eğer ki tazminat talebi haksız fiilden kaynaklanıyorsa, hastanın ziyanı öğrendiği tarihten itibaren 2 sene ve herhalde haksız fiilin işlendiği tarihten itibaren 10 sene içinde tazminat davasının açılması gerekmektedir. Ancak haksız eylem ek olarak suç da teşkil ediyorsa ve Türk Ceza Kanunu bu suç için belirtilen zamanaşımı sürelerinden daha çok bir zamanaşımı süresi öngörüyorsa, bu durumda Türk Ceza Kanunu’nda öngörülen zamanaşımı süreleri göz önüne alınacaktır.

Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu Nedir? (TCK 299)

Cumhurbaşkanına hakaret suçu, Türk Ceza Kanunu’nun 299. maddesinde ve “Devletin Egemenlik Alametlerine ve Organlarının Saygınlığına Karşı Suçlar” başlığı altında düzenlenmiştir. Bu suçun diğer suçlardan ayrı bir başlık altında düzenlenme sebebi, kişileri değil; bir makamı korumak amacıdır. Öyle ki; 299. maddenin gerekçesinde, “Cumhurbaşkanının Devleti temsil etmesi ve Anayasada belirtilen görev ve yetkileri göz önüne alınarak onun kişiliğine yöneltilen hareketin bir bakıma Devlet kuvvetleri aleyhine cürümlerden sayılması gerektiği düşüncesinden hareketle bu madde kaleme alınmış ve Cumhurbaşkanına karşı hakaret müstakil bir suç hâline getirilmiştir.” diyerek, Devleti ve Cumhurbaşkanı ile Cumhurbaşkanlığının temsil ettiği tüm unsurların korunduğunu hükme bağlanmıştır.

Cumhurbaşkanına hakaret suçu nedeniyle kovuşturma yapılması Adalet Bakanlığı’nın iznine tabidir.

Cumhurbaşkanına hakaret suçu, şikâyete bağlı değildir; savcılık tarafından re’sen (kendiliğinden) soruşturma süreci başlatılabilir. Bu suç, uzlaşma kapsamında yer alan suçlardan değildir. Cumhurbaşkanına hakaret suçunda zamanaşımı, sekiz yıldır.

Cumhurbaşkanına hakaret davalarında görevli mahkeme, Asliye Ceza Mahkemeleridir.

Cumhurbaşkanına Hakaret Suçunun İşlenme Şekli

Cumhurbaşkanına hakaret suçu, serbest hareketli bir suçtur. Yani; bu suçun işlenme şekli herhangi bir hareket veya eyleme bağlanmamıştır. Sarf edilen herhangi bir söz, yapılan bir hareket, söylenen bir şarkı veya bir çizimle dahi işlenebilmektedir. Yapılan bu eylemlerin içeriği Cumhurbaşkanına veya Cumhurbaşkanlığına yönelik nefret, ayrımcılık, hakaret v.b. içermelidir. Eylemin içeriğinin siyasi olması şart değildir. Dolayısıyla bu suçun faili herkes olabilir; yani herkes bu suçu işleyebilir. Ancak bu suçu işleyen kişinin, Cumhurbaşkanına yönelik olduğunu bilmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, suçu işleyen kişi, mağdurun, Cumhurbaşkanı olduğunu bilerek ve isteyerek hareket etmelidir. Aynı zamanda bu suç ancak kasten işlenebilir; suçun taksirli hali düzenlenmemiştir.

Bunun yanında, Cumhurbaşkanına hakaret suçu yalnızca mevcut ve suç tarihinde görevde olan Cumhurbaşkanına yönelik işlenebilir. Görevi sona ermiş, emekli Cumhurbaşkanına yönelik olarak ise bu suç işlenemez.

Cumhurbaşkanına Hakaret Suçunun Cezası, Gözaltı ve Tutukluluk Halleri

Türk Ceza Kanunu’nun 299. maddesine göre;

  1. Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
  2. Suçun alenen işlenmesi hâlinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır.
  3. Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.

Cumhurbaşkanına hakaret suçunda, savcı tarafından Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda yer aldığı şekilde gözaltı kararı verilmesi halinde gözaltı hali gerçekleşebilir.

Tutukluluk halinde ise uygulamaya yönelik tartışmalar bulunmaktadır. Uygulamaya bakıldığında Cumhurbaşkanına hakaret suçunda tutuklama kararı verilebildiği görülmektedir; ancak bu suçun katalog suçlara (kasten öldürme, çocukların cinsel istismarı, işkence, vb.) girmemesi nedeniyle verilen tutuklama kararları tartışmalıdır. Bu kararların, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına aykırılık taşıdığı şeklinde de eleştiriler yapılmaktadır.

Yine bu suç nedeniyle yapılan bir yargılama sürecinin sonunda, Türk Ceza Kanunu ile Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda düzenlenen şartların sağlanması halinde hakkınızda verilen hapis cezasının ertelenmesine, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına veya adli para cezasına karar verilebilir.

Cumhurbaşkanına Hakaret Davalarında Emsal Kararlar

Yargıtay tarafından Cumhurbaşkanına hakaret suçuyla ilgili çok sayıda emsal karar bulunmaktadır. Yargıtay bir kararında Cumhurbaşkanına  “Katil, Yezit, Hırsız” gibi sözler söylemenin suç olduğunu hükme bağlamıştır. Söz konusu sanık, kendisine ait Facebook sayfasında Cumhurbaşkanını kastettiği açıkça anlaşılacak şekilde; “katil, yezit” gibi söylemlerde bulunmuştur. Bu tarz söylemler eleştiri düzeyini aşan ve gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gerekse de T.C. Anayasası tarafından korunan düşünce özgürlüğünün istisnaları arasında yer alan ağır hakaret ve aşağılayıcı içerikler barındıran [1]söylemlerdir. Bu nedenle de bu fiili gerçekleştiren kişinin mahkûmiyetine karar verilmiştir1. Benzer şekilde yine bir vatandaş tarafından yapılan Facebook paylaşımı üzerinden Cumhurbaşkanı hakkında; “…onbir yıldır hep çaldım yine çalarım”, “rüşvetimi alır yaşarım”, “evde istiflemişim bir kaç milyar dolar onları sıfırlayacak .. gibi bir oğlum var”, “ulusum korkma pensilvanyadaki canavar, çalsa da bir bildiği vardır diyen seçmenim var” şeklinde yapılan paylaşımların Cumhurbaşkanına hakaret suçunu oluşturduğunu kabul etmektedir.2

Ancak bunların dışında bir başka Yargıtay kararından söz edecek olarsak, Cumhurbaşkanına yönelik olarak; “Cumhurbaşkanı da kaçakçılık yapanlara izin veriyor!” demek Cumhurbaşkanına hakaret suç sayılmamıştır. Zira Yargıtay tarafından dile getirilen bu söylem, demokratik toplumun temel esaslarından hoşgörü kapsamında değerlendirilebilecek ağır eleştiri sınırları içerisinde sayıldığından, kişinin beraatına karar verilmesi gerektiğini hükme bağlamıştır.3

Suç tarihinde görevde olmayan Cumhurbaşkanına yönelik işlenen hakaret suçuyla ilgili olarak Yargıtay, bunun Cumhurbaşkanına hakaret suçunu oluşturmadığını içtihat etmiştir. Emsal bir kararında, Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e yönelik “… senin ananı avradını sinkaf edeyim” şeklindeki söylemlerde bulunan şahsın hakaret içerikli bu söylemlerinin Türk Ceza Kanunu’nun 125. maddesinde düzenlenen hakaret suçunu oluşturduğunu kabul etmiştir. 4 Yargıtay bu kararında yine, Türk Ceza Kanunu’nun 299. maddesinde düzenlenen Cumhurbaşkanına hakaret suçunun ancak ve ancak mevcut, suçun işlendiği tarihte görevde bulunan Cumhurbaşkanına yönelik işlenebileceğini ve yine o Cumhurbaşkanının hedef alınarak işlenebileceği içtihadında bulunmuştur.

Teorik anlamda yapılan tartışmalarda şöyle önemli bir husus da yer almaktadır; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi veya diğer mahkeme kararları değerlendirildiğinde görülecektir ki; Cumhurbaşkanı ya da Devleti temsil eden diğer görevlilere hakaret davalarında bu kurumların genel tutumu, “önleyicilik” taşımaktadır.  Bu da şu demektir; T.C. Anayasası’nın 39. Maddesine göre; “Kamu görev ve hizmetinde bulunanlara karşı, bu görev ve hizmetin yerine getirilmesiyle ilgili olarak yapılan isnatlardan dolayı açılan hakaret davalarında, sanık, isnadın doğruluğunu ispat hakkına sahiptir.”. Bu maddeyi açıklamak gerekirse, vatandaşlar eğer yaşadıkları ülkede yürütülen hizmetlerle ilgili söylemlerde bulunuyorlarsa öncelikle vatandaşlara bu söylemlerini ve ne anlama geldiğini açıklatmak veya yeterince araştırmak gerekmektedir. Herhangi bir kişiyi Cumhurbaşkanına veya başka bir devlet görevlisine hakaret suçlamalarıyla yargılamadan veya yargılama başlamışsa yargılama sürecinde ne demek istediğinin açıklattırılması gerekmektedir. Zira bu, adil yargılanma hakkının da gereğidir.

Peki, hakkınızda Cumhurbaşkanına hakaret suçunu işlemeniz nedeniyle herhangi bir soruşturma veya kovuşturma sürecinin başlatılması hainde ne yapmalısınız?

Görüldüğü üzere, eleştiri düzeyinde kalan söylemler söz konusu olduğunda, Cumhurbaşkanına hakaret davalarında beraat kararları verilebilmektedir. Zira siyasiler, ünlüler, üst düzey bürokratlar ile topluma mal olmuş kişiler diğer insanlara göre eleştirilere katlanmak durumundadırlar. Bu, demokratik toplum yapısının gereği olarak kabul görmektedir. Ancak eleştiri kırıcı ya da rahatsız edici olsa bile hakarete varmamalıdır, zira kimse hakarete katlanmak zorunda değildir. İfade hürriyeti bakımından eleştiri ile hakaret arasındaki ince çizgi toplumda hâkim olan ortalama düşünüş ve anlayışa göre, kişilerin ifade hürriyeti ile mağdurun birey olarak onur ve şerefi arasındaki dengede gözetilmek suretiyle hâkim tarafından belirlenmelidir. Hakaret ve sövme içeren söylemler hiçbir koşulda eleştiri olarak kabul edilmemelidir.

Tüm bu açıklamaların ışığında, Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanlığı, konumu gereği, Devleti temsil eden organ olduğundan bu tarz davalarda donanımlı ve uzman avukatlar tarafından temsil edilmek önemlidir. Bizimle iletişime geçmeniz halinde, bu ve benzeri davalarda uzman avukatlarımızla ile güçlü bir hukuki hizmet alabilirsiniz.

  1. Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2017//4807 K. 3. Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2017/3518 K.
  2. Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2017/953 K. 4. Yargıtay 18. Ceza Dairesi 2017/987 K.

Ümraniye Ceza Avukatı

Ümraniye ceza avukatı arayışınızı en süratli ve faal çözümleri elde edebileceğiniz şekilde  sonlandırıyoruz. Ceza davası ile alakalı lüzumlu prosedürlere hakim, deneyimli ceza avukatı kadromuzla yanınızdayız. Savunmanın hazırlanmasından davanın açılmasına, duruşma takibinden lehte netice alma çabalarına kadar bütün süreçlerde müvekkillerimizin hizmetindeyiz.

Yapacağınız Ümraniye ceza avukatı aramalarında pek oldukça değişik adresle karşılaşmanız mümkün. Ümraniye Otluoğlu Hukuk Bürosu ile tanışmadan davanın kazanılmasına kadar geçen müddette verdiği kapsamlı yardımıyla benzerlerinden ayrılmaktadır. İstanbul’da ve Ümraniye etrafında en iyi ceza avukatları ile alakalı malumat alabilmek için bizlerle iletişime geçebilirsiniz.

Ceza Hukuku Temel Kavramları Nelerdir

İyi bir ceza avukatının hangi özelliklere haiz olması icap ettiğini merak ediyor olabilirsiniz. Yahut Ümraniye ceza avukatı ile alakalı inceleme yaparken karşınıza çıkan temel ceza hukuku kavramlarına dair de sorularınız olabilir. Tüm bunlar için deneyimli ceza avukatlarımıza danışabilirsiniz. Bu sayede temel kavramlara, alakalı kanun maddeleri ve geçmiş dava sonuçlarına dair detayları direkt uzman ceza avukatlarından alma şansına haiz olacaksınız.

Herhangi bir mağduriyete sebep vermemek adına titizlikle çalışmakta olan uzman avukat kadromuz yardımıyla, dava sürecinde ve hemen sonra karşılaşmanız olası olumsuzlukları ve yaptırımları ceza avukatlarımızın geçmiş tecrübeleri yardımıyla evvelde öngörme şansına haiz olabilirsiniz. Buna ayrıca maruz kaldığınız suçlamalarda, suçun mahiyeti, kanundaki alakalı hükümleri ve geçmiş dava kararlarına dair birincil elden emin malumat alabilirsiniz.

Türk Ceza Kanunu gereğince bireylerin özgürlüklerini kısıtlayan, amme sağlığına ve çevreye zarar veren, toplumsal barışı zedeleyen her unsurla baş etmek suretiyle birtakım prosedürlere uygun olarak davalar görülmektedir. İhtiyaçlarınızı tespit ederek hukuki uyuşmazlıkların ortadan kaldırılması ve ceza hukukunun gereğince davaların usulüne müsait bir biçimde görülmesi için bize ulaşabilir, sorularınızı Ümraniye ceza avukatı kadromuza sorabilirsiniz.

Ceza Avukatı Nasıl Seçilmelidir

Ceza hukuku davaları kapsamı itibariyle ciddi neticeleri olabilen ve hayatınızı etkileyebilecek durumlar yaratabilen davalardır. Bu sebeple hangi ceza avukatı ile çalışacağınız büyük ehemmiyet taşımaktadır. Kadromuzdaki deneyimli ceza avukatları ve biriktirdiğimiz geniş dava tecrübesi ile müvekkillerimize ceza hukuku alanında da hizmeti sunmaktayız.

Ümraniye ceza avukatı ile yapacağınız görüşmeler yardımıyla davanıza dair ilk yorumu alabilir, geçmiş dava tecrübelerine dayanarak bir öngörü edinebilirsiniz. Aynı zamanda bu görüşmeler yardımıyla deneyimli bir ceza avukatı ile çalışmanın önemini, dava sürecine iyi mi yaklaşmanız icap ettiğini ve haklarınızı koruma noktasında almanız ihtiyaç duyulan pozisyonu öğrenebilirsiniz. Online ya da karşı karşıya müzakere talepleriniz için iletişim sayfamız vasıtasıyla bize ulaşabilir, buluşma alabilirsiniz.

Ceza Avukatı Hangi Davalara Bakar

Daha adaletli bir çevrede yaşayabilmemiz için birtakım hukuk kurallarına göre hareket edilmelidir. İş hayatında, toplumsal hayatta ya da kamusal alanlarda yaşadığımız uyuşmazlıkların çözümü ile ilgilenen değişik hukuk alanları bulunmaktadır. Savcılığın bir bireyin kabahat işlediği ile alakalı ehil şüpheye haiz olarak açmış olduğu amme davaları ceza davası kapsamına girmektedir.

Ümraniye Otluoğlu Hukuk ve Arabuluculuk Bürosu olarak öteki hukuk alanlarında olduğu şeklinde ceza hukuku kapsamına giren davalarda da siz müvekkillerimize hukuki danışmanlık yapmaktayız. Deneyimli Ümraniye ceza avukatı kadromuzla görüşmek, davanız ile alakalı sorularınızı sormak için İletişim sayfamız vasıtasıyla bize ulaşabilir, sorularınızı direkt sorabilirsiniz.

Ümraniye Ceza Avukatı Hukuki Danışmanlık

Ümraniye ceza avukatı olarak hukuki danışmanlık verdiğimiz müvekkillerimizle dava periyodunun başından sonuna kadar beraber çalışmakta, lüzumlu hazırlıkları iş donanması içinde yapmaktayız. Zira delillerin toplanmasından davanın seyri sırasındaki hal ve tutuma kadar her şey mahkeme heyetini ve dolayısıyla kararlarını etkilemektedir. Bu noktada geçmiş tecrübelere dayalı ustalaşmış bir ceza avukatı başarıya ulaşmış netice alma şansınızı yükseltecektir.

Sancaktepe Ceza Avukatı

Sancaktepe ceza avukatı ceza hukuku ile ilgili tüm sorunlarınızda sizin yanınızda olan avukattır. Adaletin sağlanmasında şüphesiz hukuk sistemi olanaklar sağlamaktadır. Bu hukuk sisteminde de en komplike olan ve mesuliyet gerektiren davalar ceza davalarıdır. Çünkü ceza davaları neticeleri insanların özgürlüklerinin kısıtlanması ile sonuçlanabilen türden davalardır. Bu biçim davalarda da en fazla mesuliyeti üstüne alan kişilerde şüphesiz ki sanıkların avukatlarıdır.

Sancaktepe ceza avukatı, ceza hukuk kurallarına karşı yapılma yanlış davranışlarda şahısların dava süresi süresince haklarını doğru bir biçimde korumak için çaba gösteren avukatlardır. Yani çoğu zaman ceza avukatları müvekkillerinin savunmasını sağlamaktadır. Davalılar hakkındaki tahkikat kapsamında olmak şartı ile deliller bulma, daha sonra toplanan bu delillerin mahkemeye sunulması ve davalı dosyası içine cezai işlemlerin işlenmesi benzer biçimde görevlerde ceza avukatlarının görevleridir. Yani davanın açılması, tahkikat süreci, neticelenmesi ve dosyanın kapanmasına kadar olan süreçler ile ceza avukatı ilgilenmektedir.

Adam Öldürme Suçunda Ceza Avukatı ve Görevleri

Kasten öldürme suçu, ceza miktarı yönünden ve suçun niteliğinden ötürü ağır ceza avukatı tarafınca savunulması mecbur suçlardandır. Ağır ceza avukatı, kasten öldürmenin nitelikli yahut basit halinin unsurlarının bulunması neticesinde savunmalarını ve iddialarını hazırlar. Ceza avukatına asliye ceza ve ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren davalarda büyük iş düşmektedir ve bu durumları ortaya çıkartmakta üzerlerine büyük sorumluluk yüklenmektedir. Nitelikli durumların gerçekleşip gerçekleşmediğini ortaya çıkartmak adına tarafların vaka öncesi, vaka sırası ve sonrasındaki davranışları takip edilmelidir.

Ceza yargılamalarında şayet haksız tahrik varsa failin cezasında indirime gidilebilir. Bu indirimi meydana getirilen tahrikin derecesi de etkilemektedir. Burada avukatın tahrik durumunun olup olmadığı durumunu araştırması gerekmektedir. Meşru savunma yapma amacı ile öldürme suçunda fail ceza almaz. Avukatlar bu duruma da dikkat etmelidir. Sancaktepe ceza avukatı size bu konuda ayrıntılı bilgiyi verecektir.

Nitelikli Dolandırıcılık Suçunda Kasten Öldürme Suçunda Ceza ve Görevleri

Nitelikli dolandırıcılık dosyalarında avukat dosyada suçun teknik malumatının lüzumlu olup olmadığına dikkat etmelidir. Eğer hukuk dışı teknik malumat yer ediniyor ise bunu bir uzman sayesinde yapmalıdır. Kişi şayet alacağı olup bu alacağını tahsilat sebebiyle bu suça başvuruyor ise failin cezasında uygun düzeyde bir indirim uygulanır. Davada delilleri bu yönde ortaya konulmalıdır. Sancaktepe ceza avukatı nitelikli dolandırıcılık suçunda da size hukuki desteği verecek kişidir.

Parada Sahtecilik Suçunda Ceza Avukatı ve Görevleri

Üretilen düzmece paraların basılması, muhafaza etmek, nakletmek benzer biçimde suçlardır. Bu biçim davalarda failin suçu kasten yapmış olup yamadığı, özgür iradesinin oluşup oluşmadığını özenle incelemelidir. En önemlisi paranın aldatıcılık özellikte olup olmadığı da bilimsel mütalaa ve raporlar ile açıklanmalıdır.

Otluoğlu Hukuk ve Danışmanlık bürosu Sancaktepe ceza avukatı olarak siz değerli müvekkillerimizi en doğru şekilde yönlendirebilme amacıyla hizmet vermektedir. Ceza evinde bulunan hükümlü, tutuklu ve hükümözlü kişilerle Sancaktepe Ceza Hukuku Avukatımız görüşmeler sağlayabilmektedir.

Sancaktepe Ceza Avukatlarımız Sulh Ceza Mahkemelerinin vereceği kararlara karşı itiraz kanun yolunu kullanmakta, savcılık makamlarının vereceği takipsizlik kararlarına karşı Sulh Ceza Mahkemelerine yapılacak olan itirazlara karşı hukuki yardım vermektedir. Bununla beraber Sancaktepe Hukuk Bürosu ilk aşama mahkemelerinin vereceği kararlara karşı Bölge Adliye Mahkemesinde İstinaf kanun yolunda etken hukuki hizmet vermektedir. Sancaktepe ceza hukuku avukatımız Uyuşturucu Madde Ticareti, Kasten Yaralama, Hırsızlık, Güveni Kötüye Kullanma, Taksirle Yaralama, Vergi Kaçakçılığı, Uyuşturucu Madde Kullanma, Alkollü Araç Kullanma ile alakalı suçlamalarda ceza davalarında yapılacak savunmalarda ceza hukuku alanında hukuki yardıma gereksinim duyan müvekkillerine hizmet vermektedir.

İstanbul Ceza Avukatı

İstanbul ceza avukatı ceza hukuku alanında uzmanlaşmış olan avukatların genel ismidir. Ceza hukuku, bireylerin maruz kaldıkları haksızlıklar sebebiyle oluşturdukları talepleri ceza kavramları açısından inceleyen bir hukuk dalıdır. Aynı halde kişilerin icra ettikleri hatalı eylemler sebebiyle de karşılaşacakları cezalar bu hukuk dalı kapsamında incelenmektedir. Hukuki süreç süresince müvekkillerin haklarını gözetmek için hizmet veren kişilere ise İstanbul ceza avukatı denmektedir.

Ceza avukatları, yargılamalar sırasında vekil veya müdafi olarak görev almaktadırlar. Bu unvan yasal bir unvan değildir. Ceza davalarına bakan avukatlara halk nezdinde verilmiş bir isimdir. Yani ceza avukatlığı diye resmi bir avukatlık branşı bulunmamaktadır. Bu alanda danışmanlık hizmeti vermekte olan avukatlar, topluluğun en duyarlı konularının bulunmuş olduğu hukuki süreçlerde yer alır. Bireylerin özgürlüğü ve mağdur edilmesi bu kapsamdadır. Ayrıca bu davalarda mahkeme tarafınca çıkacak sonuçların fazlaca ciddi boyutları olabilir. Bu sebeple hizmet alınacak ceza avukatının hukuksal anlamda fazlaca donanımlı ve tecrübe sahibi olması önemlidir. İstanbul ceza avukatı da bu anlamda hürriyeti bağlayıcı cezalar içeren suçlar konusunda tecrübelidir.

Ceza Avukatı

Hukuk büromuz bünyesinde, Ceza hukuku alanında üst seviye uzmanlığa haiz avukatlar bulunmaktadır. Bizi tercih etmeniz durumunda bünyemizdeki avukatlar davalarınızın hukuki süreçlerini en iyi halde yönetecek, durumun lehinize neticelenmesi adına bütün hukuksal yollara başvurmaktan çekinmeyecektir. Ayrıca bunu şeffaf, güvenilirlik ve içtenlik çerçevesinde gerçekleştiren hukuk büromuz ve ekibimizle size hizmet vermekten mutluluk duyacağız. Detaylı bilgiye ulaşmak için Otluoğlu & Yılmaz Hukuk Bürosu yazışma araçlarını kullanabilirsiniz.

Ceza Avukatının Savunma İşlevi

Bir bireye kabahat isnadı yapılırsa, müdafaa faaliyeti o noktada başlar. Ceza avukatı diye adlandırılan avukatların rolü ise bu kişileri yöneltilen suça karşı koruma işlemidir. Bu sayede ferdin müdafaa hakkı da güvence altına alınmış olunur. Ayrıca faaliyetlerin maddi gerçekliğinin ortaya konulmasını sağlar. Savunma yapılırken kabahat vasfı, avukatlar için fazlaca önemlidir. Suç vasfının belirlenmesine bakılarak savunmanın genel hatları ortaya çıkar. Suç vasıflarına göre avukatları aşağıda detaylandırdık.

Adam Öldürme Suçunda Ceza Avukatı

Adam öldürme suçu savunması, suçun niteliği bakımından ağır ceza avukatları tarafınca yapılması gerekir. Öncelikle suçun basit hali mi yoksa nitelikli hali mi olduğuna karar verilir. Ardından bu doğrultuda müdafaa hazırlanır. Suçun niteliğini kanıtlayabilmek birçok vakit zordur. Ceza avukatı, niteliğin ispatına gerektiğinde katkı sağlayabilir. Otluoğlu & Yılmaz Hukuk Bürosu olarak kasten adam öldürme davalarında tecrübe sahibi bir ekibe sahibiz. Davanın niteliğine bakılmak suretiyle büromuzda bulunan avukatlar ekip halinde emek vererek haklarınızı en iyi halde savunmaktadır.

Nitelikli Dolandırıcılık Suçunda Ceza Avukatı

Nitelikli dolandırıcılık değişik yöntemlerle işlenebilen bir tür malvarlığı suçudur. Çoğu vakit yalnızca ceza hukuku bilgisi ehil olmaz. Ceza hukuku alanında hizmet veren avukatın fiil gerçekleşirken meydana gelen teknik detayları de araştırması elzemdir. Bu da sadece avukatın, uzman bir kişiden mütalaa almasıyla başarılır. Örnek vermek gerekirse bilişim yöntemiyle bir nitelikli dolandırıcılık gerçekleştirildiyse, delillerin net bir halde incelenebilmesi için bir bilişim uzmanının desteğine gereksinim duyulur. Yukarıda belirttiğimiz suç çeşitlerini daha çok genişletmek mümkündür. Otluoğlu & Yılmaz Hukuk Bürosu olarak avukatlık hizmeti sağladığımız suç vasıflarından bazıları şunlardır:

Hırsızlık suçunda ceza avukatı,

Rüşvet suçunda ceza avukatı,

İhaleye fesat karıştırma suçunda ceza avukatı,

Bilişim suçlarında ceza avukatı,

Sahtecilik suçlarında ceza avukatı,

Adam yaralamada ceza avukatı.

İstanbul ceza avukatı sizi özgürlüğünüze kavuşturacak avukat olabilir, bu sebeple doğru tercihte bulunmanız diğer tüm hukuk süreçlerinden daha büyük önem taşımaktadır.

Çekmeköy Ceza Avukatı

Çekmeköy ceza avukatı ceza yargılamanız sırasında sizi en iyi şekilde yönlendirecektir. Yazımızda Çekmeköy ceza avukatı ile ilgili olarak sizi genel bir bilgilendirmeye tabi tutacağız. Adli yargıda ilk aşama mahkemeleri hukuk ve ceza mahkemeleri olup adli hüküm ikinci aşama mahkemeleri bölge adliye (istinaf) mahkemeleridir. Ceza mahkemeleri ise, asliye ceza mahkemeleri, ağır ceza mahkemeleri ile hususi kanunlarla kurulan öteki ceza mahkemeleridir.

Kanunların ek olarak sorumlu kılmış olduğu haller saklı kalmak kaydı ile, sulh ceza hakimliği ve ağır ceza mahkemelerinin rolü haricinde kalan dava ve işlere asliye ceza mahkemeleri tarafınca bakılır. Yine yasaların ek olarak sorumlu kıldığı haller saklı kalmak kaydı ile, Türk Ceza Kanununda yer alan;

  • Yağma (md. 148),
  • İrtikap (md. 250/1 ve 2),
  • Resmi belgede sahtecilik (md. 204/2),
  • Nitelikli dolandırıcılık (md. 158),
  • Hileli iflas (md. 161) suçları,
  • Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısmının Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (md. 318, 319, 324, 325 ve 332. maddeler hariç),
  • 12/04/1991 tarih ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun kapsamına giren suçlar sebebi ile oluşturulan davalar,
  • Ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ile on yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlar,

ile alakalı dava ve işlere bakmakla ağır ceza mahkemeleri görevlidir. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın yargılayacağı kişilere ilişik hükümler, askeri mahkemelerin görevlerine ilişik hükümlerle küçüklere has takibat hükümleri saklıdır.

Ceza Avukatı Kimdir

Ceza avukatları, özetlemek gerekirse tercihen ceza hukuku alanında görev alan avukatlar olarak açıklanabilir. Ceza muhakemesinde “müdafi”, “şüpheli” yahut “sanığın” ceza muhakemesinde savunmasını icra eden avukatı olarak tanımlanmıştır. Bu vesile ile “vekil” ise davaya katılan, suçtan zarar gören ya da malen sorumlu tutulacak kişiyi ceza muhakemesinde temsil eden avukatıdır.

İstanbul en iyi ceza avukatı yahut meşhur ceza avukatı şeklinde kavramlar ise kişiyi yanlış yönlendirebilir. Bunun sebebi, şahıs için en iyi avukatın, bireyin kendi seçtiği, inandığı, güvenilmiş olduğu avukat olmasıdır. Çekmeköy ceza avukatı sizin seçeceğiniz ve sizi doğru temsil edeceğine inandığınız kişidir.

Soruşturma ve Kovuşturma İle Alakalı Kavramlar

Soruşturma evresi, kanuna bakılırsa yetkili mercilerce kabahat şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi temsil eder. Kovuşturma evresi ise iddianamenin kabulü ile süregelen ve hükmün kesinleşmesine kadar geçen evredir. İfade alma ise kabahat şüphesi altında bulunan bireyin (şüphelinin) kolluk görevlileri ya da Cumhuriyet savcısınca suça konu kabahat ile alakalı olarak dinlenmesi anlamına gelir.

Sorgu, ceza muhakemesinde şüpheli yahut sanığın hakim ya da mahkeme tarafınca tahkikat ya da takibat mevzusu kabahat ile alakalı olarak dinlenmesi olarak tanımlanmıştır. Toplu kabahat,  aralarında iştirak iradesi bulunmasa da üç ya da daha çok şahıs tarafınca işlenen suçu anlatmaktadır. Çekmeköy ceza avukatı bu kavramlara ve usullere fazlasıyla hakim olan ceza hukukuçusur.

Çekmeköy Ceza Avukatı Hukuki Danışmanlık Hizmeti

Hukuk büromuz bütün İstanbul genelinde ve ceza avukatı istanbul mevzusunda hukuki yardımcı ve danışmanlık hizmetleri sunmaktadır. Çekmeköy ceza avukatı olarak size soruşturma ya da kovuşturma aşamasında olan davanızla ilgili ayırt etmeksizin en iyi hizmeti verecektir.

Çekmeköy Ceza Avukatı İçin İletişim Bilgileri

Otluoğlu Hukuk ve Danışmanlık Ofisi’ne ulaşmak ve hukuki yardım talebinde bulunmak için ofisimize ilişik (0216) 706 79 56 numaralı hattımızdan bizlere ulaşabilirsiniz. Çekmeköy ceza avukatı arayışınıza son vermek ve sizleri en iyi şekilde temsil etmek bize mutluluk verecektir.

Ataşehir Ceza Avukatı

Ataşehir ceza avukatı ceza hukuku alanında size haklarınızı savunmanız bakımından en iyi yardımı sunacak kişidir. Ağır ceza davalarında soruşturmanın başından kovuşturmanın sonuna kadar, hatta zaman zaman da takibat evresinden sonrasında bile müvekkilini her aşamada en iyi halde temsil etmek için bütün hukuki işlemleri gerçekleştirmektedir. Müvekkilinin haklarını en iyi halde korumak ve savunmasını en müessir halde sağlamak, ağır ceza avukatının temel görevleri içinde yer almaktadır. Özellikle tahkikat aşamasında ifadenin uzman ağır ceza avukatı ile verilmesi sürecin işleyişi açısından ehemmiyet taşımaktadır. Aynı zamanda mahkeme huzurunda gerçekleştirilecek olan savunmalar, dilekçelerin yazılması ve takibi, delillerin toplanması ve sunulması işlemlerinin doğru ve kusursuz bir halde gerçekleştirilmesi de Ataşehir ceza avukatı vazife alanını oluşturmaktadır.

Ağır ceza avukatının görevlerinin içinde ilk aşama mahkemesinin vermiş olduğu karara karşı istinaf mahkemelerine ve Yargıtay’a başvurma süreçleri de yer almaktadır. Elbette ağır ceza avukatının görevleri belirtmiş olduklarımızla sınırı olan değildir. Soruşturma sürecinden kovuşturmanın sonuna kadar birçok yeni durumla karşılaşılması olası olduğu için Ağır Ceza Avukatlarının görevleri buna bakılarak farklılık göstermektedir. Netice olarak şunun altını çizmeliyiz ki Ağır Ceza Mahkemelerinin vazife alanına giren suçlarla alakalı bir hukuki sürecin yürütülmesinde; sanık, müşteki ve mağdurların temsil edilmesinde ne olursa olsun uzman bir Ağır Ceza Avukatıyla çalışılmalıdır.

Ağır Ceza Mahkemelerinde Görülen Davalar Nelerdir?

Ağır Ceza Mahkemeleri tarafınca görülmekte olan davalar, CMK ve sair kanunlar ile ek olarak meydana getirilen görevlendirmeler saklı kalmak kaydıyla Türk Ceza Kanunu’nda belirtilen irtikap suçu, yağma suçu, nitelikli dolandırıcılık suçu, kasten öldürme suçu, örgütlü suçlar, soykırım suçu, işkence suçu, cinsel saldırı suçu, çocukların cinsel istismarı suçu vb. gibi sıralanabilir. Aynı zamanda ağırlaştırılmış müebbet, müebbet hapis ve 10 yıldan uzun süreli hapis cezasını gerektiren suçlara dair davalar da Ağır Ceza Mahkemelerinde görülmekte olup Ataşehir Ceza Avukatı vazife alanı içinde yer almaktadır.

Ağır Ceza Avukatı Ücretleri

Hukuk sistemimizde kaide olarak avukatla temsil mecbur değildir. Bu nedenle birtakım insanlar ücretlerin kayda değer derecede yüksek olmasından ötürü spesifik davalarda tecrübeli bir avukat olmaksızın hukuki işlemler gerçekleştirmektedir. Bunun neticesinde de telafisi olası olmayan hak ve çıkar kayıplarıyla karşılaşmaktadır. Ataşehir ceza avukatı bu hak kaybını yaşamamanız için emek harcayacaktır.

Ağır ceza mahkemelerinde görülen ağır ceza davalarında ise CMK tarafınca ayrı bir tertip yapılmış; ağır ceza mahkemesinde yargılanan bir sanığın avukat ile savunma edilmesi mevzuatımızca mecbur tutulmuştur. Bu düzenlemeye bakılırsa; şüpheli ya da sanık niteliğinde bulunan kimse avukat seçemeyecek durumda bulunduğunu belirttiği takdirde alt sınırı 5 yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan ötürü kendisi hakkındaki yapılacak olan tahkikat ve takibat aşamalarında kendisine bir müdafii atanacaktır. Söz konusu tertip ilebirlikte “müdafii ile savunulma sistemi” yaşamımıza girmiştir. Müdafisi bulunmayan bir kimse çocuk veyahut kendini savunamayacak derecede sağır ve dilsiz ise istek aranmaksızın Barolar tarafınca müdafii tayini gerçekleştirilecektir.

Sözgelimi; sanık ya da şüpheliler için ağır ceza dava ve soruşturmalarında devam eden yargılamalarda avukat ile temsil edilmek mecbur tutulmuştur. Kişi istemese bile bir avukat ile temsil edilmek zorunda olduğu için ötürü yetkili Baro tarafınca kendisine bir avukat atanacaktır. Söz mevzusu durumda “Ağır Ceza Avukatlarının Ücretleri” mevzusu akla gelmektedir. Tahmin edileceği suretiyle ağır ceza davaları neticesinde oldukça ağır hürriyeti bağlayıcı cezalar mümkün olduğu için ötürü bu tür davalar tecrübeli ve uzman Ataşehir ceza avukatı varlığını mecbur kılmaktadır. Bu nedenle Ağır Ceza Avukatı Ücretleri mevzusunda iyi bir inceleme yapmış olup bütçenize müsait bir Ağır Ceza Avukatı ile temsil sağlanmalıdır.

İsim Ekletme Davası ve Kimliğe İsim Ekletme

İsim ekletme davasının açılması isim değişikliği davalarıyla benzer özellikler barındıran ve hüviyet bilgisinde yeniliğe sebep olan davalardandır. İsminde değişiklik yapmak ya da isim ekletmek gibi talebi olan kişilerin, nüfus müdürlüklerinin bu talebi gerçekleştirebilmesi için dava açması gerekmektedir. Dava bu davaya mevzu isim ya da soy ismin tamamen değiştirilmesi şeklinde olabileceği gibi kimlikte yazılı olan isminin durması ve bu isme yeni bir isim ekletme hakkı da bu davayı açan kimselere tanınmıştır. İsim ekletme davasının nasıl açılacağı, aşamaları ile görevli ve yetkili olan mahkeme bu davayı açmak isteyen kişiler için büyük merak konusudur.

Bu sebeple nüfus hizmetlerinde geçici düzenlemeler getirilmiş 19.10.2017 tarihinde yürürlüğe giren yasa ile beraber dava açılmadan önceki 2 sene süresince isim ve soy isimlerinde yanlışlıklar bulunan ve isim ve soy isim değişikliği yapmak isteyenlere nüfus müdürlüklerine dilekçe ile başvurarak isim değişiklik yapma hakkı tanınmıştır. Bu durum hem pratikte fayda sağlayarak bu tarz basit nitelikteki davalarla mahkemeleri meşgul etmenin önüne geçilmiş hem de zamandan tasarruf edilmesini sağlamıştır.

Fakat isim ekletme ya da isimde değişiklik yapma hakkının bu kapsamda değerlendirilmesi için süresi geçirilmeksizin müracaat yapılması, isim değişikliğinin imla ya da yazım hatasından kaynaklanması ve değiştirilecek ismin ya da soy ismin çok kötü ya da çok komik bulunması gerekmektedir. İsim ekletme talepleri nüfus müdürlüğünce kabul edilmeyenler ve süresini geçirmeden dilekçe ile müracaat yapmayanlar isim değişikliği davası açabilir. Kısaca toparlamak gerekirse kişilerin nüfus müdürlükleri aracılığı ile bu işlemi yapabilmeleri hem süreye bağlı bir durumdur hem de basit şekilde yapılmış yanlışlıklardan kaynaklanmış olmalıdır.

İsim Ekletme Davasında İspat ve Haklı Nedeni Varlığı

İsim ekletme davasını açmak isteyen davacı kişi ya da haklı sebebin varlığına dayanarak talepte bulunan fert yerleşim yerinin bulunmuş olduğu asliye hukuk mahkemelerine başvurmalıdır. Bu davalar kanun uyarınca görevli mahkemesi asliye hukuk mahkemesi olan davalardır. Yetki bakımından ise kişinin yerleşim yeri baz alınmıştır. İsim değişikliği ve isim ekletme dava dilekçesinde değişikliğe sebebiyet verecek haklı sebebe yer verilmeli ve dava esnasında bu gerekçeler hukuki temellendirilmesi yapılmak suretiyle açıklanmalıdır.

Örneğin adı Ayza olan birisinin dost etrafında ve ailesinde Zeynep olarak tanınması ve çağırılması mümkündür. Bu durumun tanıklarıyla beraber kanıtlama edilerek mahkemeye sunulması halinde isim ekletme davasından müspet karar çıkması olacaktır. Aynı biçimde aile arasında aynı isimde birden fazla ferdin bulunması da isim ekletme davalarında ileri sürülebilecek delillerdendir. İsim değişiklik yapma davalarında kişiden kişiye nazaran değişen sebeplerin varlığı, ismin veya soy ismin toplumda hoş karşılanmayan özelliklerde bulunması da haklı nedenin varlığına işaret etmektedir.

Birden Fazla İsim Ekletme-Değiştirme Davası Açılabilir Mi?

Nüfus hizmetlerinde olup biten değişimler ve taleplerin artmasıyla beraber kanunlarda da değişikliğe gidilmiş, kimliğe isim ekletme davalarının birden fazla açılması durumuna da olanak tanınmıştır.

Nüfus müdürlüklerine 2012 yılına dek isim ekletme ve isim değişikliği davaları ile ismin bir defa değiştirilmesine izin veriliyorken Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği bu madde ile artık günümüzde birden fazla isim değişiklik yapma davasının açılması olası hale gelmiştir. Fakat davadan istenilen sonucun elde edilebilmesi için isim değişikliği ve isim ekletme talebinin haklı sebebe dayanması ve bu sebebin mahkeme huzurunda ispatı gerekmektedir. Yine bu durum da keyfiyete bağlı olarak kullanılması mümkün olmayan davalar arasındadır.

İsim Ekletme Davası Nasıl Açılır?

Kişinin olan isminden şikayetçi olması ya da yeni bir hüviyet için geçerli sebepleri bulunması sonucunda isim değişikliği yapmak için oluşturulan davaya isim değişikliği veya isim ekletme denmektedir. Bazı kişilerde yaşanmış olan en mühim detaylardan biri kişiye ailesi tarafınca konulan bir isim bulunmasına karşın şahsın etrafındaki insanlar tarafından başka bir isim ile tanıtılmakta ve tanımakta olmasıdır. Yine bu durumlar arasında şahıs isim değişikliği yapma davası açabilir. Yargıtay kararlarında çoğu zaman isim değişiklik yapma davalarını isim ekletme olarak tanımlamakta olup ve olumlu doğrultuda karar vermektedir.

Ayrıca bilinmesi icap eder ki şahıs değiştirmek istediği ve sahip olduğu ilk ismini, kimlikte bulunan adı kullanmak istemiyor ise; Yargıtay bu durumu kabul eder ve yeni kullanmak istediği isim doğrultusunda hüviyet çıkarma iznini verilmektedir. Bu vaka için mühim olan husus ferdin isim ekletme ismi altında dava için hukuk mahkemesine başvurmasıdır. Bireyin tüm yaşamı boyunca kullanacağı isim, şahısla bütünleşen ve en çok önem arz eden kimliğindeki adının değiştirilmesinin reddi haller çok çok istisnai durumlardır. Mahkemeler kişilere bu yönde geniş bir hak tanımaktadır.

İsim Ekletme Davası Nasıl Görülür?

Başvuru sonrası oluşturulan dosya ile kişiye verilen gün ile şahıs hakim karşısına çıkar. Fakat hakim ferdin gerekçelerini dinledikten sonrasında ferdin kullanmakta olduğu ismin kişiler tarafınca bilindiğini onaylanması için tanık ister. Eğer ki şahitlerde durumun doğruluğunu kanıtlar özellikte anlatım verir ise şahıs yeni isim için davayı almış olacaktır. Alınan dava sonrası nüfus müdürlüğünde yeni hüviyet çıkarma işlemlerini yapabilir ve yeniden aynı doğrultuda mahkemeye sunmuş olduğu yeni adı kimliğine geçirebilir. Ayrıca bu dava için öncelikli olarak mühim bir detayı bulunmaktadır ki ferdin isim ekletme ya da isim değişikliği yapmak için geçerli ve haklı bir nedeninin olması gerekmektedir.

İsim Ekletme Davası Nasıl Açılır?

Yine mühim detaylardan birisi de isim değişikliği için dava açan ferdin mahkemeye sunduğu tanıkların ifadeleri ferdin isim değişikliği yapması için geçerli sebepleri gerçek anlamda mahkeme nezdinde ispat edebiliyor, sunabiliyor olmasıdır.

Halk içinde kolay bir dava şeklinde dursa da aslına bakarsak birçok fena niyetli durumlar için mahkeme bu mevzuda detaylara ehemmiyet vererek karar vermektedir. Bu sebeple isim değişikliği yapmak isteyen ya da isim ekletme isteyen yeni isim beyanı için mahkeme minimum dava açan kişiden 2 adet şahit ister.

Bu tanıkların Türk vatandaşı olması ve yeniden ehemmiyet teşkil etmektedir. Şahıs mahkeme onayı sonrası derhal nüfus müdürlüğüne ya da kaymakamlığa başvurarak yeni isim ismi altında kimlikte isim değişikliği yapabilir hale gelmektedir.

İsim Ekletme Dilekçesi Örneği

İSTANBUL NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
SAYIN HAKİMLİĞİNE

DAVACI       : Mehmet ALİ (TC: 11111111111)

ADRES          : ………..

VEKİLİ         : Av. Erkam YILMAZ

DAVALI        : ………… Nüfus Müdürlüğü

KONU            : İsim değişiklik/isim ekletme talebimizi içerir dava dilekçemizden ibarettir.

AÇIKLAMALAR

1- Müvekkilimizin A00000 seri numaralı kimlik kartı uyarınca, baba adı Melih, ana adı Kevser olan 13.07.1980 doğum tarihli Mehmet ALİ’dir.

2- Müvekkilimiz, kimliğinde ve nüfus kayıtlarında ”MEHMET” olarak kayıtlı olan ismini haklı sebepler neticesinde ”MURAT” olarak değiştirmek istemektedir.

3- (Haklı sebepler ve Yargıtay Kararları eklenmeli)

4- Yukarıda ayrıntılı bir şekilde arz ve izah ettiğimiz nedenler başta olmak üzere müvekkilimizin kimliğinde yazılı, nüfus kayıtlarında kayıtlı ismi olan “MEHMET” ismi ile tanınmamakta ve çağırılmamakta aksine ”MURAT” ismiyle tanınıp çağrılmaktadır. Bu sebepten ötürü ”MEHMET” olan isminin “MURAT” olarak değiştirilmesini Sayın Mahkemenizden saygılarımızla arz ve talep ederiz.

HUKUKİ NEDENLER       : Türk Medeni Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve ilgili mevzuatlar

DELİLLER                           : Nüfus kayıt örneği, tanık ve her türlü yasal delil

SONUÇ/ TALEP                  :Yukarıda ayrıntılı olarak arz ve izah ettiğimiz ve Sayın Mahkemenin re’sen takdir edileceği nedenlere dayanarak; müvekkilin nüfusta ve kimlikte yazılı ismi olan “MEHMET” isminin değiştirilerek ”MURAT” olması için karar verilmesini Sayın Mahkemenizden vekaleten ve saygılarımla arz ve talep ederim. 22.06.2022


Davacı Vekili
Av. Erkam YILMAZ

hakaret suçu cezası - Avukat Alper OTLUOĞLU

Hakaret Suçu ve Cezası

Hakaret suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125. maddesinde Şerefe Karşı Suçlar başlığı aldığında açıklanmıştır.

Hakaret Suçu

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125’inci maddesinde hareket suçu açıklanmıştır. Bir kimsenin şeref, haysiyet ve toplum içindeki itibarı kişilik haklarıyla ilişkilidir. Bu kişilik haklarına yönelik olarak yapılan hukuka aykırı saldırılar cezai yaptırımlarla da koruma altına alınmıştır.

Bu suçta konu mağdurun toplum içinde ve başka kişiler nezdindeki saygınlığı ile bizzat kişinin itibarıdır.

Suçun kanuni tanımı uyarınca hakaretin faili bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi olacaktır. Burada failin herhangi bir gerçek kişi olması yeterlidir Failin isnat yeteneği önemli değildir, akıl hastaları veyahut çocuğun da bu suçun faili olması mümkündür.

Tüzel kişilerin bu suçun faili olma ihtimali olmadığından tüzel kişiler için ancak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 20’nci maddesinin (2) numaralı fıkrasında sayılan güvenlik tedbirleri uygulama alanı bulacaktır. Bir tüzel kişiliği temsil ve ilzama yetkili kişilerin hakarette bulunması halinde artık bu kişiler de işbu suç kapsamında sorumlu tutulabilecektir.

Bu suçun mağduru kanuni tanım uyarınca kendisine onuru, şerefi ve saygınlığı üzerinden kendisini rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat edilen kişidir. Bu suçun mağdurunun yaşayan bir kişi olması gerekir. Ölü kişilere yapılan hakaret, 5327 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 130’uncu maddesinde belirtilen kişinin hatırasına hakaret suçunu oluşturacaktır.

Mağdurun isnat yeteneği veya temyiz kudretinin bulunup bulunmamasına bakılmadan yaşayan her gerçek kişi bu suçun mağduru olabilecektir. İsnat yeteneği veya temyiz kudretinde eksiklik olan bu kişilerin şikâyet hakkı kanuni temsilcileri aracılığıyla kullanılacaktır.

Fail tarafından gerçekleştirilen hakaretin mağdur üzerinde etki yaratıp yaratmadığı bu suç kapsamında aranmayacaktır. Kendisine saygısını yitirmiş, kendisini önemsiz ve değersiz gören kişilere karşı etki etmese dahi bu suç işlenmiş sayılacaktır.

Türk Ceza Kanunu’nun 126’ncı maddesinde mağdurun belirlenmesi başlığı altında bu suçun işlenmesinde mağdurun ismi açıkça belirtilmemiş veya isnat üstü kapalı geçiştirilmiş olsa dahi, eğer niteliğinde ve mağdurun şahsına yönelik bulunduğuna duraksanmayacak bir hal varsa hem ismi belirtilmiş ve hem de hakaret açıklanmış sayılacaktır. Mağdurun belirlenmesine yönelik bu ilkeye matufiyet ilkesi denir. X şirketinin sahibi, Y makamının müdürü gibi nitelemeler mağduru belirlenebilir kılacaktır.

Hakaret mağdurun huzurunda veya onun yokluğunda saygınlığını rencide edecek derecede somut bir fiil veya olgu isnat etmek suretiyle ya da sövmek suretiyle işlenebilecektir. Somut bir fiil ya da olgu için isnadın yer, zaman, şekil gibi genel hatlarının belirli ve somutlaştırılacak açıklıkta olması yeterlidir. Mağdura beceriksiz, hırsız, aptal gibi yakıştırmalar sövme suretiyle hakarete örnek verilebilecektir. Bunun yanında “Sen üç yıl önce Ankara’da X’in evinin tapusunu çaldın” gibi bir fiilin iddia edilerek isnat edilmesi, geçmişte yaşandığı iddia edilen bir olgunun isnat edilmesi suretiyle hakaret kapsamına girecektir.

Hakaretten bahsedilebilmesi için hakareti içeren fiil veya olgunun diğer kişilerce öğrenilmesi veya algılanması ile suç oluşacaktır. Burada kişinin kendisine duyduğu saygının azalması veya kişinin incinmesi gerekli değildir. İsnat edilen fiil veya olgunun hakaret içerip içermediği somut olaya bakılarak mahkemece tespit edilecektir. Burada Türk toplumundaki ortalama örf ve âdet kuralları göz önüne alınacaktır. Mağdura isnat edilen fiil veya olgunun gerçek olması fiilin hukuka aykırılığına etki etmeyecektir. Topal birine topal şeklinde hakaret etmek hakareti suç kapsamından çıkarmayacaktır.

Hakaret sözle gerçekleştirilebilmesinin yanısıra yazıyla, jest ve mimikler kullanılarak, görüntüyle ve el, kol işaretleriyle işlenebilecektir. Bu suçun sırf hareket suçu niteliğinde olması sebebiyle Suçun tamamlanması için neticenin gerçekleşmesi gerekmemekte hakareti içeren fiil ya da olgunun isnadı ile suç tamamlanmış olacaktır.

Gıyapta hakarette ise suç hareketin kendisi ile ihtilat edilen üçüncü kişi tarafından algılandığı, öğrenildiği anda tamamlanmış olur.

İsnadın şarta bağlı veya bir olasılık halinde dile getirildiği hallerde Yargıtay’ın görüşü[1] uyarınca hakaret etme amacıyla hareket edilmemektedir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125’inci maddesinde hakaret suçunun farklı işleniş biçimlerine yer verilmiştir. Bu suç mağdurun bulunduğu yerde, huzurunda işlenebileceği gibi mağdurun gıyabında (yokluğunda) da işlenebilecektir. Huzurda hareketten bahsedebilmek için fail ve mağdurun yüz yüze olması gerekmemektedir. Fail tarafından mağdurun saygınlığını ve itibarını doğrudan hedef alan söz, yazı, ses, görüntü, işaret veya hareket kullanılarak gerçekleştirilen fiil mağdur tarafından e-posta, mesaj, faks, mektup gibi iletişim araçlarıyla bizzat görülmüş, işitilmiş ve anlaşılmışsa huzurda hakaret gerçekleşmiş olacaktır. Burada iletinin de mağdur için hazırlanmış olması yeterlidir. Gönderilmemiş ama mağdurun eline geçmiş hakaret söylemini içinde barındıran ileti, mektup vb. şeylerin huzurda hakaret, mağdurun eline geçmediği ama ihtilat şartının gerçekleştiği hallerde gıyapta hakaret suçunun işlendiği kabul edilmelidir.

Hakaret suçu kasten işlenebilecek bir suçtur. Failin hakaret içeren fiil veya olguyu bilerek ve isteyerek isnat etmesi ya da sövgü içeren nitelendirmeyi bilerek ve isteyerek yapması ve neticesini bilmesi bu suç açısından yeterli olacaktır. Gıyapta hakarette ise fail bu hakaret fiilinin en az üç kişi tarafından duyulmasını ve öğrenilmesini istemelidir. Failin hakaret kastının bulunup bulunmadığı mahkemenin somut olayı incelemesiyle belirlenecektir.

Hakarette teşebbüs ise ancak yazılı şekilde yapıldığında mümkün olacaktır. Burada hakareti oluşturan hareketler bölünebilmektedir. Mektup veya telgraf gibi iletişim araçları kullanılarak bu suçun işlenmesinde hakaretin kişisine ulaşamaması halinde suç teşebbüs aşamasında kalacaktır.

Hakaret Suçunda Nitelikli Haller

5327 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125’inci maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında hakaret suçunun cezayı ağırlaştıran nitelikli halleri sayılmıştır.

Kamu görevlisine görevinden dolayı hakarette bulunmak cezayı ağırlaştırıcı nitelikli haldir.

Kişinin dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı hakarette bulunmak cezayı ağırlaştırıcı bir sebeptir.

Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle işlenmesi ise kanunda bir başka nitelikli hal olarak öngörülmüştür.

Yukarıda sayılmış olan nitelikli haller kapsamında verilecek ceza bir yıldan az olamayacaktır.

Türk Ceza Kanunu’nun 129’uncu haksız fiil nedeniyle veya karşılıklı hakaret maddesinde ise cezayı hafifleten ya da kaldıran haller belirtilmiştir. Buna göre hakaret suçunun haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi ceza vermekten de vazgeçilebilecektir. Bu suç, kasten yaralama suçuna tepki olarak işlenmişse kişiye ceza verilmeyecektir.

Hakaret suçunun karşılıklı olarak işlenmesi halinde, olayın mahiyetine göre, taraflardan her ikisi veya biri hakkında verilecek ceza üçte birine indirilebileceği gibi ceza vermekten de vazgeçilebilecektir.

Hakaret Suçu Cezası

Hakaretin temel şekliyle gerçekleştirilmesi hali ve fiilin sesli, yazılı ve görüntülü olarak gerçekleştirildiği hallerde 5327 sayılı Türk Ceza Kanunu uyarınca fail 3 aydan 2 yıla kadar hapis veya adli para cezasıyla cezalandırılacaktır.

Suçun Kanun’un 125’inci maddesinin (3) numaralı fıkrasında sayılan nitelikli haller uyarınca işlenmesi halindeyse verilecek ceza bir yıldan az olamayacaktır.

125’inci maddenin (4) numaralı fıkrası uyarınca hakaret fiili aleniyet unsurunu içinde barındırarak gerçekleştiriliyorsa burada belirsiz kişi tarafından görülmesi ve duyulması söz konusudur. Bu halde faile verilecek ceza 1/6 oranında arttırılacaktır.

125’inci maddenin (5) numaralı fıkra düzenlemesi uyarınca kurul halinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi halinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılacaktır. Bu durumda failin cezalandırılmasında zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulama alanı bulacaktır.

Hakaret Suçu Şikâyete Tabi Mi

Hakaretin basit hali mağdurun şikayetine tabidir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 73. Maddesi uyarınca soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suç hakkında yetkili kimse altı ay içinde şikâyette bulunmadığı takdirde soruşturma ve kovuşturma yapılamayacaktır. Şikâyet hakkı sahibi kişi failin ve fiilin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği tarihten itibaren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu madde 158 uyarınca Cumhuriyet Başsavcılığına veya kolluk makamlarına başvuru yapılabilecektir. Bu makamlar haricinde valilik veya kaymakamlığa ya da mahkemeye yapılan şikâyet de ilgili Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilecektir. Hakaret suçunda ayrıca 8 yıllık dava zamanaşımı süresi bulunmaktadır.

Hakaretin daha ağır cezayı gerektirir kamu görevlisine veya cumhurbaşkanına karşı işlendiği nitelikli hallerinde, soruşturma ve kovuşturma yapılması şikâyete bağlı olmayacak, suçun soruşturulması ve kovuşturulması resen yerine getirilecektir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu madde 253 Uzlaşma hükümleri uyarınca hakaret uzlaştırmaya gidilebilecek suçlar arasında sayılmıştır. Kamu görevlisine karşı işlenme nitelikli hali haricinde hem soruşturma hem de kovuşturma sürecinde ilk olarak uzlaştırma prosedürüne gidilecek, uzlaşma sağlanamaması halinde soruşturma ve kovuşturmaya devam edilecektir.

Yukarıda hukuki açıdan önem ihtiva eden hakaret suçu konusu genel bir çerçeveyle açıklanmıştır. Hakaret fiili ve cezası ile şikâyet süresi hususu oldukça önemli ve hukuki danışmanlık alınması gereken başlıca konulardan biridir. Daha fazla bilgi ve danışmanlık için hukuk büromuzla iletişime geçebilirsiniz.

[1] Yargıtay 18. CD’nin. 19.09.2016 tarih ve 2016/11227 E., 2016/14515 K. sayılı kararı

cinsel taciz suçu ve cezası

Cinsel Taciz Suçu ve Cezası

Cinsel Taciz Suçu ve Cezası 

Cinsel taciz suçu, bir kişinin vücut dokunulmazlığını ihlal etmeden, her türlü davranış ile cinsel yönden rahatsız edilmesi fiili olarak tanımlanmaktadır.

Cinsel Taciz Suçu Nedir?

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 105. Maddesinde cinsel taciz açıkça tanımlanmaktadır. Buna göre bir kimseyi, cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikâyeti üzerine üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adli para cezasına; fillin çocuğa işlenmesi halinde altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

Yukarıda madde metninden de anlaşılabileceği üzere bu suçun faili kadın veya erkek olabilecektir. Failin medeni hali burada önem arz etmemektedir. Cinsel taciz eylemi ayrı cinsiyetlerde bulunanlar arasında işlenebileceği gibi aynı cinsiyette bulunanlar arasında da gerçekleştirilebilecektir. Tüzel kişiler bu suçun faili olamayacaktır.

Suçun mağduru ise herkes olabilir. Mağdur açısından kanunda bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kısmından da anlaşılacağı üzere belirli bir kapsamla sınırlandırılmamıştır. Mağdurun çocuk olması halinde, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu 105. Madde hükmünce çocuğa karşı işlenmesi halinde altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunacaktır.

Bu suçta korunan hukuki değer kişilerin cinsel özgürlüğüdür. Fail mağdura karşı cinsel taciz eyleminde bulunarak mağdurun cinsel özgürlüğüne zarar vermekte ve istemediği cinsel müdahalelerden korunma hakkını da izinsiz bir biçimde zedelemektedir.

Cinsel taciz suçunda hareket bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz etme şeklinde belirtilmiştir. Cinsel taciz, kişilerin cinsel dokunulmazlıklarına yönelerek sözlü veya yazılı olarak vücuda temas içermeyen rahatsız edici cinsel amaçlı her türlü hareketle gerçekleştirilebilir. Bu hareketler cinsel dokunulmazlığa yönelecek şekilde laf atma, takip etme; yazıyla iletilecek şekilde mektupla, internet üzerinden veya e-postayla cinsel ilişki teklifinde bulunma gibi hareketlerle gerçekleştirilebilecektir. Bunlara ek olarak fail tarafından cinsel organı mağdura gösterme, soyunma veya el kol hareketleriyle de cinsel tacizde bulunulabilir.

Mağdurun bu suç açısından duygu durumunun ne olacağı kanun hükmü uyarınca bir önem teşkil etmeyecektir. Hareketin gerçekleştirilmiş olması ve farklı yollarla mağdura ulaşmış olması bu suça ilişkin fiilin tamamlanması açısından yeterlidir.

Fail mektup veya telefon gibi araçlar yoluyla veya üçüncü bir kişi kullanarak cinsel tacizde bulunabilir. Yukarıda da belirtildiği üzere cinsel tacizi oluşturan hareketin mağdurun bilgisine ulaşmış olması yeterli olacaktır.

Cinsel taciz fiilinin gerçekleştirilmesi hareket bakımından özellikle değerlendirilmelidir. Kanun’un hükmüne göre failin hareketleri mağdurun vücuduna temas etmek suretiyle cinsel saldırı boyutuna ulaşmışsa artık 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 102. Maddesi cinsel saldırı suçu hükmü uygulama alanı bulacaktır. Mağdurun yaşının on sekizden küçük olması halinde, failin bu fiili 103 maddede yer alan cinsel istismar suçu kapsamına girecektir.

Suçun manevi unsuru bakımından bu suç kasten işlenebilecektir. Kasten işlenmesinin yanısıra cinsel tacizde bulunan fail, kendi cinsel arzularını tatmin amacıyla hareket etmiş olmalıdır. Mahkeme burada cinsel taciz fiilinin cinsel arzuları tatmin amacıyla yapılıp yapılmadığını somut olaya bakarak karar verecektir.

Cinsel taciz suçu sırf hareket suçu olması sebebiyle failin icra hareketlerini tamamlamasıyla tamamlanacaktır. Hareketten ayrı olarak bir neticenin ortaya çıkıp çıkmaması bu suç başlığı altında aranmayacaktır. Failin fiili icra hareketlerinin kısımlara bölünebilmesi halinde teşebbüs mümkün olabilecektir.

Cinsel taciz iştirak halinde işlenebilecek suçlardandır. Fail ile bu suça azmettirme ve yardım etme hali mümkündür. Mektupla cinsel taciz fiilinin gerçekleştirilmesi örneğinde mektubu ulaştıran üçüncü kişi suça yardım eden olarak sorumlu tutulacaktır.

Bu suç bir kişi tarafından farklı zamanlarda farklı şekillerde tekrarlayabilecektir. Tek bir kişinin mağdura yönelik değişik tarihlerde cinsel taciz fiilinde bulunması 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu madde 47 uyarınca zincirleme (müteselsil) suç hükümlerinin tatbikini gerekli kılacaktır.

Tek bir fiille birden fazla kişiye karşı cinsel tacizde bulunulması halinde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 43. Maddesinin 2.fıkrası uygulama alanı bulacaktır. Bu hükme göre tek bir fiille birden fazla kişiye karşı suç işlenmesi halinde cezaya hükmedilir ve bu ceza dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. 

Cinsel tacizin farklı kişilere bir kereden fazla olacak şekilde işlenmesi halinde fail zincirleme suç hükümlerinin aksine gerçek içtima hükümlerine göre cezalandırılacaktır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 105. Maddesi 2. Fıkrası uyarınca suçun belirli şekilde işlenmesi nitelikli hal kapsamına girecek ve yaptırım daha ağır olarak belirlenecektir.

Suçun, kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin ya da aile içi ilişkinin sağladığı kolaylıktan faydalanarak işlenmesi hali kanunda nitelikli hal olarak sayılmıştır. Mağdurun yukarıda sayılmış ilişki türlerinin içerisinde olması failin fiili tekrarlaması hali ilişki sebebiyle daha da kolaylaşacaktır. Suçun nitelikli halinde sayılan ilişkideki hakimiyetini ve nüfuzunu kötüye kullanarak cinsel tacizde bulunmaktadır. Mağdurun failin işçisi olduğu veya öğrencisi olduğu hallerde veyahut aile içi ilişkide altsoy üzerine hakimiyet ve nüfuz bu nitelikli halin gerçekleştirilmesi kapsamında örnek gösterilebilir.

 

Vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruyucu aile veya sağlık hizmeti veren ya da koruma, bakım veya gözetim yükümlülüğü bulunan kişiler tarafından işlenmesi hali Kanun’da sayılan bir başka nitelikli haldir. Yukarıda sayılmış kişiler tarafından cinsel tacizin gerçekleştirilmesi nitelikli hal kapsamında verilecek cezanın ağırlaşmasına sebep olacaktır.

Aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan faydalanarak işlenmesi hali kanunda sayılmış bir diğer nitelikli haldir. Buna göre aynı işte çalışan kişiler arasında nüfuz anlamında cinsel taciz fiili daha kolay işlenecektir.

Posta veya elektronik haberleşme araçlarının sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle işlenmesi halinde işlenmesi nitelikli haldir. Uygulamada bu suç özellikle elektronik haberleşme araçları kullanılarak sıklıkla işlenmektedir.

Teşhir suretiyle işlenmesi halinde bu nitelikli halin uygulanması için cinsel taciz eyleminin belirli bir kimseyi hedef alması gerekmektedir.

 

Cinsel taciz sonucunda mağdurun işi bırakmak, okuldan veya ailesinden ayrılmak zorunda kalmış olması kanunda sayılmış olan bir başka nitelikli haldir. Bu nitelikli hal ancak cinsel taciz mağduru cinsel tacize dayanamayarak işi bırakmışsa, okuldan veya ailesinden ayrılmışsa uygulanacaktır.

Cinsel Tacizde Şikâyet Süresi

Cinsel taciz suçu mağdurun şikayetine tabi bir suçtur. Soruşturulması ve kovuşturulması ancak mağdur şikayetiyle gerçekleşecektir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 73. Maddesi uyarınca soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suç hakkında yetkili kimse altı ay içinde şikâyette bulunmadığı takdirde soruşturma ve kovuşturma yapılamayacaktır. Şikâyet hakkı sahibi kişi failin ve fiilin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği tarihten itibaren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu madde 158 uyarınca Cumhuriyet Başsavcılığına veya kolluk makamlarına başvuru yapılabilecektir. Bu makamlar haricinde valilik veya kaymakamlığa ya da mahkemeye yapılan şikâyet de ilgili Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilecektir.

Cinsel taciz suçunda nitelikli hallerin bulunması halinde, soruşturma ve kovuşturma yapılması şikâyete bağlı olmayacak, suçun soruşturulması ve kovuşturulması resen yerine getirilecektir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu madde 253 Uzlaşma hükümleri uyarınca cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda uzlaştırma yoluna gidilemeyecektir.

Cinsel Taciz Suçu Cezası

Cinsel taciz suçunun cezası 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 105. Maddesi hükmüne göre üç aydan iki yıla kadar hapis cezası veya adli para cezası olarak belirlenmiştir. Burada seçimlik yaptırım öngörülmüştür. Adli para cezasını mahkeme somut olayın koşullarına göre belirleyecektir. Fiilin çocuğa karşı işlenmesi halinde altı aydan üç yıla kadar hapis cezası olarak belirlenmiştir.

Cinsel taciz fiili kanunda sayılan nitelikli hallerden biri olarak gerçekleştirilmişse verilecek ceza yarı oranında arttırılacaktır. Mağdur bu fiil sebebiyle işi bırakmışsa, okuldan veya ailesinden ayrılmak zorunda kalmışsa verilecek ceza bir yıldan az olmayacaktır.

Cinsel Taciz Yargıtay Kararları

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun[1] kararında cinsel taciz eyleminin gerçekleştirilme şekli belirtilmiştir. Buna göre mağduru hedef almış, onun vücut dokunulmazlığı ihlal edilmeksizin cinsel özgürlüğüne yönelen söz ve davranışlarla cinsel taciz suçu işlenebilecektir.

Bir diğer Yargıtay Ceza Genel Kurulu[2] kararında ise cinsel tacizde maddi unsurun bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz etmek, manevi unsurun ise kast olup failinin ayrıca cinsel amaçla cinsel taciz fiilini gerçekleştirmesi gerektiğine değinilmiştir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu[3] yaptığı bir başka inceleme neticesinde failin mağdurun yanından geçerken kalçasına dokunması fiiline cinsel taciz değil, cinsel saldırı fiili üzerinden hüküm kurulması gerektiğini belirtmiştir. Bu hüküm uyarınca görüldüğü üzere cinsel taciz fiili temas yaratacak hareketlerle gerçekleştiriyorsa başka bir suç olan cinsel saldırı suçuna dönüşecektir.

Yukarıda hukuki açıdan önem ihtiva eden cinsel taciz suçu konusu genel bir çerçeveyle açıklanmıştır. Cinsel taciz fiil ve cezası bu suçun şikâyet süresi hususu oldukça önemli ve hukuki danışmanlık alınması gereken başlıca konulardan biridir. Daha fazla bilgi ve danışmanlık için hukuk büromuzla iletişime geçebilirsiniz.

[1]  2017/444 E. ve 2018/601 K. Sayılı ve 04.12.2018

[2] 2014/668 E. ve 2014/68 K. Sayılı ve 24.03.2015

[3] 9. Ceza Dairesi   2021/22105 E., 2021/9406 K.

Oretra