Türk hukuk sistemi özel hukuk ve kamu hukuku olarak ikiye ayrılır. Borçlar hukuku da özel hukuk dalları arasında yerini alır. Türk Medeni Kanun ile ayrılmaz bir nitelik gösteren Türk Borçlar Kanunu, her türlü sözleşme ve borç ilişkisini detaylı olarak düzenler. Borçlar hukuku kapsamında ele alınan birçok hukuki durum vardır. Sözleşmelerin sona ermesi, feshi, sözleşmeden dönme gibi hukuki durumlar da bu düzenlemeler arasındadır. Bir sözleşme ilişkisi sona ererken hem borçlunun hem alacaklının bazı sorumlulukları ve yerine getirmesi gerekenler vardır. Bu borç ilişkisinde hak ve borçlar karşılıklıdır.
Taraflardan birisi hukuki olarak üstlendiği sorumluluğu yerine getirmezse yani borcunu ifa edemezse temerrüde düşmüş olur. Bu durumda ise karşı tarafın seçimlik hakları doğar. Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenen borçlu temerrüdü de yukarıda anlatılanlar ışığında borçlunun edimin ifasını yerine getirmemesidir. Borçlu kimse bir borç ilişkisi içerisinde temerrüde düşerse yani borcunu ifa edemezse bu durumda kanun alacaklı lehine birtakım seçimlik haklar sunar. Bu mekanizma ile alacaklı hakları hukuki olarak korunmak istenmiştir. Borçlunun temerrüdü durumunda kanunun alacaklı hakları olarak düzenlediği seçimlik haklar şunlardır; ifa ve gecikme tazminatını talep etmek, müspet yani olumlu zararı talep etmek veya sözleşmeden dönmek ve menfi yani olumsuz zarar tazmin etmektir.
Temerrüt Nedir?
Temerrüt hukuk dünyası içerisinde borcun gereği gibi veya hiç ifa edilememesidir. Temerrüt her türlü hukuki uyuşmazlık veya sözleşme ilişkisi içerisinde yaşanabilecek bir durumdur. Türk Borçlar Kanunu’nda yer alan tüm sözleşme tiplerinde temerrüt meydana gelebilir. Temerrüt yalnızca satış sözleşmesi için geçerli bir hukuki durum değildir. Yayım sözleşmesi, kira sözleşmesi, eser sözleşmesi, tüketim ödüncü sözleşmesi gibi birçok farklı sözleşme türünde temerrüt yaşanabilir. Ancak karşılıklı borç yükleyen sözleşme tiplerinde temerrüdün gerçekleşebilmesi için birtakım özel koşulların da ortaya çıkması gereklidir. Bu sözleşmelerde seçimlik hakların kullanılması için borçluya bir ihtar niteliğinde mehil yani son süre verilmesi gereklidir. Mehil süresinin ne kadar olacağı ise Türk Medeni Kanun başlangıç hükümlerinde belirtilen dürüstlük kurallarına uygun olmalıdır. Verilecek son süre için kanunda münasip bir süre denilmiştir.
Temerrüde düşmek yalnızca borçlu açısından gerçekleşmez. Bir sözleşme ilişkisi içerisinde alacaklı kimse de üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmez yahut borcun kendisine düşen kısmı gereği gibi ifa etmezse temerrüde düşmüş olur. Kanun içerisinde alacaklı temerrüdü halleri de ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Alacaklı temerrüdü halinde de hukuk düzeni borçlunun bir hak kaybına uğramasını engellemek adına düzenlemeler getirmiştir.
Temerrüt para borçlarında yaşanırsa ayrıca bir de yasal olarak düzenlenen temerrüt faizi konusu da gündeme gelebilir. Temerrüt faizinde borçlunun kusuru ile temerrüde düşüp düşmediğine bakılmaz ve yalnızca para zamanında ödenmediği için uygulanır. Temerrüt faizine temerrüt faizi yürütülmesi ise Türk Borçlar Kanunu’nda yasaklanmıştır. Bu durum Yargıtay kararları ile de desteklenmektedir [1]
Borçlunun Temerrüde Düşmesi
Bir sözleşme ilişkisi içerisinde bulunan borçlunun temerrüde düşmesi kendisinin kusurlu olup olmamasıyla ilgili değildir. Herhalde borcunu ifa etmek üzere harekete geçmiş olan bir borçlu çeşitli sebeplerle ifa edememiş olsa bile temerrüde düşmüş sayılır. Ancak borçlunun kusurlu olup olmaması temerrüdün doğurduğu sonuçlar bakımından etki gösterir. Muaccel ve ifası mümkün olan bir borç vade günü geldiğinde ifa edilmemişse o andan itibaren borçlu temerrüde düşmüş sayılır.
Türk Borçlar Kanunu gereğince bir borçlunun temerrüde düşmesi için bazı şartların bir arada bulunması gerekir. Öncelikle borcun konusu muaccel ve ifanın mümkün olması gerekir. Muaccel borçlar vade zamanı gelmiş borçlardır. İfanın mümkün olması ise dünya üzerinde o borcun ifa edilebilmesinin mümkün olduğu hallerdir.
Bunların dışında borçlunun temerrüde düşürülmesi için alacaklının da kendisine bir ihtarda bulunması gerekir[2]. Eğer alacaklı borcun vadesinde ödenmediğine ilişkin bir ihtarda bulunmazsa borçlu temerrüde düşmüş sayılmaz. Ancak kanunda bazı borçlar için ihtar şartı aranmamaktadır. Örneğin borcun vadesi belirli bir gün ise o günün gelmesiyle alacaklının ihtarı olmadan borç ifa edilmediğinde borçlu temerrüde düşmüş olur. Haksız fiillerden ve sebepsiz zenginleşmeden doğan borçlarda da ihtara gerek olmaksızın borçlu temerrüde düşmüş olur. Bunların dışında ise sözleşmede açıkça ihtardan vazgeçilmesi ve ihtarın gereksiz veya yararsız olduğunun anlaşıldığı hallerde de ihtara gerek olmadan borçlu temerrüde düşmüş olur.
Alacaklı bu haldeyken ifayı kabule hazır olmalıdır. Kendisine düşen birtakım hususlar var ise bunları yerine getirmelidir. Alacaklının da mütemerrit olmaması gerekir.
Borçlunun Temerrüdünde Alacaklının Hakları
Borçlunun temerrüde düştüğü hallerde Türk Borçlar Kanunu alacaklıya belli seçimlik haklar tanımaktadır. Bu seçimlik haklar kanunda açıkça belirtilmiştir. Alacaklının ilk seçimlik hakkı sözleşmenin aynen ifası ve tazminattır. Bu hak alacaklı hakları içerisinde genel sonuç bağlanan haktır. Bu aşamada sözleşmede kararlaştırılan edimin yerine getirilmesi ve geçen süre içerisinde mahrum kalınan durumlar bakımından tazminat ödenmesi gündeme gelir. Ancak borçlu temerrüde düşmesinde kusursuz olduğunu ispat ederse yalnızca aynen ifada bulunarak borçtan kurtulabilir. Aynı zamanda tazminat ödemesine gerek kalmaz.
Alacaklının ikinci seçimlik hakkı ise aynen ifadan vazgeçip müspet yani olumlu zararın karşılanmasını talep etmektir[3]. Bu hakkı seçen alacaklı aynen ifayı talep etmediği için gecikme tazminatından da vazgeçmiş sayılır. Bu hakka dayanan alacaklı yalnızca olumlu zararının tazminini isteyecektir. Ancak borçlu kusuru olmadan temerrüde düştüğünü ispat ederse müspet zararı ödemekten kurtulur. Müspet zararlar içerisine yapılan yargılama giderleri, yoksun kalınan kar, tazminatlar gibi durumlar girer.
Alacaklının üçüncü seçimlik hakkı ise sözleşmeden dönme ve menfi yani olumsuz zararın tazminini talep etmektir. [4] Alacaklının yaşanan süreç içerisinde sözleşmeyi ayakta ve yürürlükte tutmasında bir menfaatinin kalmadığı hallerde başvurması gereken seçimlik haktır. Sözleşmeden dönme her iki taraf için de geçmişe yönelik etki doğuracaktır. Alacaklı sözleşmeden dönerek kendi yerine getirmesi gereken edimlerden de kurtulmuş olacaktır.
Alacaklı sözleşmeden dönme ile daha evvel yerine getirdiği edimleri de sebepsiz zenginleşmeye dayanarak geri talep edebilir. Kanun sözleşmeden dönme yanında menfi zararların talebini de öngörmüştür. Ancak alacaklı menfi zararlarını talep etme zorunda değildir. Borçlu ile karşılıklı anlaşarak yalnızca müspet zararların yerine getirilmesini de gündeme getirebilirler.
Alacaklı seçimlik hakları kullanma yolunda serbesttir. Kendi hukuki menfaatlerini göz önünde bulundurarak dilediğini seçmekte özgürdür. Ancak seçtiği hakkın ve içeriğinin uygulanması için kanun aradığı diğer şartların da gerçekleşmiş olması gerekir. Borçlunun kusuru ile temerrüde düşmesi gibi.
[1] Yargıtay 23.Hukuk Dairesi 2012/496 E. 2012/2123 K. 20.03.2012 tarihli kararı.
[2] Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 1993/1971 E. 1994/626 K. Sayılı kararında ihtar çekmeden sözleşmenin feshedilmesini hukuka uygun bulmamış ve kararın bozulmasına hükmetmiştir.
[3] Müspet zarar: alacaklının ifaya dayanarak elde edeceği yararı edememesi ve bundan kaynaklanan zararlardır. Müspet zararın doğumu ile ilgili’’ eğer borçlu borcunu gereği gibi ifa etseydi böyle bir zarar ortaya çıkmazdı’’ cümlesi kurularak bir yargıya varılır.
[4] Menfi zarar: Sözleşme ilişkisine duyulan güvenin boşa çıkması sebebiyle uğranılan zararlardır. Menfi zarar için eğer sözleşme hiç yapılmasaydı böyle bir zarar ortaya çıkmazdı denilebilir.